İlk kez naklettiğimi yazıyorsam, yalandır. Zaman zaman bazı masalsı darbı meselleri hem anlatır hem yazarım. Amacım küçük de olsa bir kıssadan hisse çıkarabilmek.

Her şakanın, her masalın altında bir gerçeklik vardır:

Öykülü hepiniz bilirsiniz:

Bir zamanlar üç arkadaş varmış. Aşk, Dostluk, Güven…

Üçü bir arada oldu mu harikaymış her şey.

Gün gelmiş Aşk'ın işi çıkmış. Eh. Meslek bu kolay mı? Ama aralarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara:

“Beni özlediğinizde gelin,” demiş; “Uzaklarda olmayacağım. Nerede gözleri arzuyla dolu birbirine bakan bir çift görürseniz ben oradayım.”

Ve ayrılmış yanlarından.

“Peki” demiş Dostluk, Güven'e; “Madem öyle bende yoluma düşeyim. Görev çağırır. Ama merak etme, nerede birlikte ağlayan iki insan görürsen bil ki ben oradayım.”

Güven ağzını açmış veda etmek için ama Dostluk ayrılmış arkadaşının yanından. Onun son sözünü dinlemeden! Ve gitmiş uzaklara.

Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan:

“Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamasınız!”

Galiba biz güveni kaybettik. Aldanmak, aldatılmak kuşkusu günlük yaşantımızın bir parçası haline gelmiş. Bunun aşk ve sevda kulvarına gelince o daha çok can yakıyor:

Aldatma düşüncesi bile tüylerimizi diken diken ederken bunun eyleme dönüşmesi kimi zaman kaçınılmaz oluyor.

Eşinden, sevgilisinden ilgi görmeyen erkeğin ya da kadının gözleri dışarıda gezmeye başlıyor ve aradığı sevgiyi, ilgiyi yakaladığı anda kendini kaybedebiliyor.

Gazetenin birinde çıkan kadınların öne çıkan aldatma sebepleri şunlar:

 “Aslında beni hiç sevmemiş. Meğer beni aldatıyormuş! Son zamanlarda bana kötü davranıyordu…..”

 Uluslararası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog, dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlara bir soru sormuş:

Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız? Soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise şöyle olmuş:

İsveçli: Neyimi beğenmediğini sorarım.

Rus: Evi terk ederim.

Fransız: Sesimi çıkarmam, sevgilime gider beni teselli etmesini isterim.

İtalyan: Kadını vururum.

İspanyol: Kocamı vururum.

Yunanlı: Her ikisini de vururum.

Türk: Benim kocam yapmaz!

Türk kadını kocasına ve kendine toz kondurmuyor. Bir gün gerçekle karşı karşıya gelince içini şöyle dökerek rahatlamaya çalışıyor:

“Beni sözde çok seviyordu hatta benim için ölüyordu ama neymiş eteğim uzunmuş yok saçlarım uzun muş yok elini tutmuyormuşum ama doğru söylüyor benim gibi namuslu kız ona yaramaz ona namusuz kız lazım…”

 Oğlan kıza mesaj çekiyor: “Vefasız sevgilim Alzheimer hastası bile senin kadar çabuk unutmaz pes.” Bir başkası şöyle yazmış: “Bırakıp gittin beni… Seni unuttum sanma, zaman alışmayı öğretti belki ama unutmayı asla…”

Acaba unutmak da bir tür aldatma mıdır? İnsan âşık olduğu birini gün gelir de unutur mu:

Gün gelir de beni unutursun demiştin

Kalbindeki bu derdi uyutursun demiştin

        Ne ben seni unutabildim

        Ne bu gönlü avutabildim

        Ne bu derdi uyutabildim

 Mırıldanmaya başladığınız bu  şarkı yalan mı? Bana göre yalan değil. Unutulmaz. Ama Şemsi Belli unutmuş:

Unuttum

Seni sevdiğim zamanlarda

Sevda gönlümde hevenk hevenkti

Güzel bir kadındın amma

Gözlerin ne renkti?

Unuttum...

Başını göğsüme dayadığın an

Saçların ne kokardı?

Ve ilk defa karşılaştığımız akşam,

Üstünde hangi elbisen vardı?

Unuttum...

Hiçbir şeyi unutmayacağımı sanırdım.

Aşk ne tatlı

Ne yalan şeydi

İsmin neydi?

 Eğer Fuzuli;

“Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin

Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

Ger derse Fuzuli ki güzellerde vefa var

Aldanmaki şair sözü elbette yalandır”

 diyorsa;  bu söze yalan diye bakmak lazım. Fuzuli de, Şemsi Belli’de şairce yalan söylüyor. Seven bencileyin 76 yaşına bassa da unutmaz.