1 Ocak; yılın ilk gününün çağrıştırdıkları; 1 Ocak tarihinin bizim ülkemiz için farklı bir anlamı vardır. Türkiye’de birçok insanın doğum tarihi 1 Ocaktır.

Bu tarih geri kalmışlığımız ve cahil bırakılmışlığımızla doğrudan bağlantılıdır. Ne yazık ki bizim ülkemizde yazma geleneği yoktur. Kimse çocuklarının doğum tarihini bir yere yazmaz; not etmez. Çoğu zaman kendileri de hangi günde olduğunu bilmez.

Nüfusa doğduğu gün ile kaydedilmeyen çocuklara doğum tarihi olarak 1 Ocak verilir. Aynı aileden beş kardeşin de doğum tarihi 1 Ocak olarak kaydedilebiliyor. Şöyle ilginç olaylarda vardır aynı köyden birçok bireyin de doğum tarihi aynı güne rastlayabiliyor. Yani 1 Ocağa.

Burçlara inanan ama gerçek doğum tarihini bilmeyenlerin yaşadığı kişilik karmaşası ayrı bir yazının konusu olur belki.

Zamanın bir yerinde uygarlığımız yok olup; binlerce yıl sonra yeni kurulan uygarlıktan araştırmacılar nüfus kayıtlarımıza ulaştıklarında her yıl 1 Ocak tarihinde yaşanan doğum patlamasına inanamayacaklar emin olun.

Geri kalmışlığın ya da bırakılmışlığın göstergesi olarak 1 Ocak tarihli nüfus kayıtları kullanılabilir mi acaba?

Yüzlerce yıl Anadolu’nun uçsuz bucaksız topraklarında çaresizlikleriyle bir başına bırakılmış halk içine itildiği karanlıktan çıkmayı başaramamış. Karnını doyurmak ve barınmayı sağlamak ilk amaçları olmuş ve her iki zorunlulukta ucu ucuna kazanılmış. Çaresizlik ve yoksulluk yüzünden okumak ve yazmak büyük bir lüks olarak görülmüş.

Anadolu’nun toprak damlı evlerinde titreyen çıra ışıklarının zar zor aydınlattığı karanlık odalarda kültür olarak ne varsa söz ile aktarılmaya çalışılmış.

Zaman geçtikçe söz de eksilmiş kültür de.

Ne yazık ki “bir gecede cahil kaldığını” sanan dangalaklara söylememiz gereken günümüzde de cahil oldukları. Hani diyorlar ya dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyorlarmış; o dangalaklara söyleyin dedeleri diktikleri mezar taşlarına tek bir harf dahi yazmadı, yazamadı.

Çıkın gidin Anadolu köylerine ve mezarlıkları gezin. Sonradan yapılmış çirkin mermer mezarlar dışında hiçbir dikili mezar taşında isim göremezsiniz. Her yerde üç beş tane bulunan tepesi sarıklı taşlarda ise oranın zengini veya ulemasının Arapça adı yazıyor.

Okumak günümüzde bu kadar kolayken tek satır kitap hatta ömrü hayatında tek bir kitap bile okumamış; okumayan dangalak ne yazık ki bir gecede cahil kaldık yalanına inanarak kendini insan sanmaya devam ediyor.

Hatta öyle cahiller ki kendi kutsal kitaplarını bile okumamışlar.

Cehaleti vatan hainliği, insanlık düşmanı, canilik olarak gören biri olarak şunu da belirtmeliyim ki yok olmamızın ana nedeni olacaktır.

Çanakkale’nin bir köyünde yaşıyorum ve ne yazık ki köy halkı Çanakkale savaşlarında kaç şehit verdiklerini, kimlerin şehit olduğunu bilmiyor. Çünkü kimse yazmamış. Oysa köyün girişinde olmalı isimleri. Şehitlerini onurlandırmak, gururlanmak, tarihi çocuklarına aktarmak için yapılmalı bu.

En büyük zenginliğimiz yaşadıklarımızdır, tarihimizdir. Tarihimize sahip çıkarsak başarı, zenginlik, refah, huzur kendiliğinden gelecektir. Ayaklarımızın toprağımıza sağlam basması için tarihimizi ve kültürümüzü bilmek zorundayız. Hamasi anlatımlardan kaçınıp gerçeğin acımasız yüzüyle karşılaşarak yapılmalı bu.

Tarih ve kültür bilinmezse yönümüz de bilinmez. Durduğumuz yer, yüzümüzü döndüğümüz taraf, saldırının nereden geleceği silikleşir.

Durduğumuz yeri enlem ve boylam değil geçmişimiz belirler. Hem kişisel olarak hem de toplumsal olarak geçerlidir bu kuram.

Madem bu gün 1 Ocak bu tarihte nüfusa kaydedilenlerin doğum günleri kutlu olsun.