Ülkemizde imar affı ismiyle anılan ve 5-10 yıllık dönemlerde kendini tekrarlayan bu olgu, deprem sonrası yeniden gündemin üst sıralarındaki yerini aldı. Kimileri “imar affı cinayettir” dediler, kimileri ise konutlarının imar affı kapsamında mı ruhsatlandırıldığını araştırmaya başladılar. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın yanlış anlatılmış, anlaşılmış ve uygulanmış olan imar barışı aslında nedir, ne olmalıdır ve neyi amaçlamaktadır? Doğru sanılan yanlışları amaç ve süreç üzerinden irdeliyoruz.

Konuyu anlayabilmek için önce bazı bilgilere ihtiyacımız var. Türkiye’deki yapıların ortalama %40’ı kaçak, kalan yapıların %60’ı ise iskansızdır. Kaçak yapı devlete haber verilmeden yapılmışları, iskansız ise projesine aykırı unsur barındıran veya iskan başvurusu yapma gereği duyulmamış yapıları tanımlıyor.  İşin doğrusu gerekli önlemlerin alınması ve kaçak yapıların baştan engellenmesi olsa da “neler yapılmalı” ayrı bir makalenin konusu. An itibari ile bizi ilgilendiren, bu kaçak ve iskansız yapıları görmezden gelsek de oradalar, elektrik - su tüketiyorlar, vergi ödüyorlar ve insanlara barınak oluyorlar.

İmar barışı nedir?

Ülkemizde imar barışı, kaçak veya projesine aykırı inşa edilmiş yapıların belirli bir ücret karşılığında kayıt altına alınarak kusurlarının affedilmesi şeklinde algılanıyor ve maalesef çoğunlukla bu şekilde uygulanıyor. Ne bir kontrol, ne bir komisyon, ne bir test… İnternet üzerinden 2-3 foto yüklüyorsunuz, kredi kartı veya banka havalesi ile ödemeyi yapıyorsunuz ve yapınız kayıtlı hale geliyor. Baştan aşağı yanlış, denetimsiz ve daha büyük sorunların kaynağı… Uygulama böyle olunca imar barışını savunmak bir yana, hakkında olumlu tek bir kelime edenler ağır ithamlarla suçlanıyor. Özellikle şu anda içinde bulunduğumuz deprem sonrası yıkımın acılı ruh hali bizi konunun özünden uzaklaştırıyor. İmar barışını savunmak veya karşı olmak anlamına gelmemekle birlikte perdenin diğer yüzünü örneklerle açıklamaya çalışalım.

İmar barışı neyi amaçlar?

Diyelim ki 60 + 60 toplam 120 m2 bir çatı dubleksi satın aldınız. Bir süre sonra herhangi bir nedenle öğrendiniz ki evinizin üst katı projede sadece 20m2 görünüyor ve 40m2’si kaçak. Müteahhit veya konutun sizden önceki sahipleri kapalı alanı genişleterek evi projeye aykırı hale getirmiş. İlgili idare de bunu görmemiş veya göz yummuş. Sizin konut sahibi olarak bu olayda bir suçunuz var mı? Sizden önceki kişilerin usulsüz işlemlerinin ve idarenin denetim vazifesini yerine getirmemesinin bedelini sizin ödemeniz hakkaniyete uygun mu? Başka bir örnek verelim ve diyelim ki; tamamı özel mülkünüz olan bir arazide barınma amaçlı küçük bir ev yaptırdınız. Yapı mevzuatı hakkında bilginiz yok, kimse sizi uyarmadı ve o evde yaşamaya başladınız. Bir sabah uyandınız ve karşınızda yıkım ekipleri… “Kendi arazimde, tamamen barınma amaçlı, kimseye zararım olmadan içinde yaşadığım bu barınak kime ve neye zarar veriyor olabilir? Madem yasaktı neden tek bir kamu çalışanı bile zamanında müdahale edip durdurmadı?” diye düşünmez misiniz? İmar barışının asıl amacı bu ve buna benzer durumların çözüme kavuşturularak yapıların kayıt altına alınmasıdır. Bu noktada akla gelen soru ise:

Sorun amaçta mı yoksa yöntemde mi?

Örnekler üzerinden fikir yürütmeye devam edelim. Diyelim ki; (yöntem-1) devletin ilgili idaresi kapınıza dayansa, dubleksinizin üst katını veya özel mülkünüzdeki evinizi yıkarak projeye uygun hale getirip kayıt dışılık sonunu ortadan kaldırsa bu çözümden memnuniyet duyar mısınız? Bilgisizlik ve araştırmamak sizin hatanız dahi olsa bu hatanın bedelinin bu olmasını kabullenebilir misiniz?

Ya da diyelim ki; (yöntem-2) size dubleksinizin üst katındaki veya özel mülkünüzdeki evinizin sorununu çözmek için bir başvuru hakkı tanınsa... Bu başvurunun akabinde idarenin teknik birimi gelip konutunuzu kontrol ederek güvenli olduğuna kanaat getirse ve yasal yolları izleyenlerin ödemesi gereken harçları ödemenizi talep etse... Siz ödemeyi yapsanız ve konutunuzun güvenli olduğundan emin bir şekilde kayıt dışılık sorunu çözülmüş olsa bu çözümden memnuniyet duyar mısınız? Hata yapmış olsanız dahi makul çözüme ulaşma fırsatı bulduğunuz için sevinmez misiniz?

Bazen bir hedefe ulaşmanın onlarca yolu olabilir. İdare işlerinde makul yol adalet ve kamu yararıdır. Fırsatçılara pirim verecek şekilde başıboşluk da, orantısız cezalandırma da doğru yöntem değil. Baştan retçi olmadan, bir teknik ekspertiz sistemi dahilinde, amaca uygun biçimde, suistimal engellenerek ve yapı güvenliğini önceleyerek yürütülen adaletli bir imar barışı ile krizin fırsata dönüştürülmesi ve güvenli olmayan binaların tespit edilerek güvenli hale getirilmesi mümkün olamaz mı?

Her işimiz biraz böyle bizim. Amaç ile uygulama arasındaki fark, kaş yaparken göz çıkarmakla eşdeğer. Kağıt üzerinde hemen her şey doğru, uygulamada hemen her şey yanlış. Sorunları yanlış yerde aradığımızı fark etmek, amaca uygun hareket etmek ve makul çözüm yollarını izlemek dileğiyle…