Halk sevdiği liderlere halkça isimler takar: Çoban Sülo, Eco, Karaoğlan gibi örnekler verebiliriz. Bu günlerde “Piro” ismi dillerden düşmüyor. Pir özellikle Alevilikte Hz. Ali’nin bir makamıdır. Sonra Hacı Bektaş, Pir Sultan Abdal gibi aydınlatıcılara söylenmiştir. Saygının ifadesi olmuştur. Piro sözcüğü sevginin anlatımı olarak halkça yakıştırmadır.

Bu kadar geniş yelpazeli etnisite, etnik grupları, tarihsel ve kültürel kimlik ayrılıklarını, uyruk, dil, soy, sop, akrabalık, din, mezhep vs sosyal farklılıkları yakınlaştıran, duygudaş kılan aralarında dayanışma köprüsü oluşturan faktörlerden biri, ortak anlatım araçlarıdır.

Halkımız söylemek istediğini, yüz yıllar boyu, Bektaşi’ye, Nasrettin Hoca’ya, Bekri Mustafa’ya söyletmiş. “Nakl-i küfür, küfür değildir” fetvasına uymuşlar. Onlara yükletmişler esprilerini. Onların da gıkı çıkmamış. İstanbul dışında da gıkı çıkmayanlar var. Çukurova’da bir Karatepeli tipi bulunuyor. Kangal’ın da “Pirzoğ” “Piroğ” tipi var. Bölgede söylenmek istenip de söylenmeyen pek çok konu, sorun, ona söyletilmiş, onun “cuk” oturtmaları karşısında anlama yeteneği olanlar anlayacaklarını anlamışlar. Bu espriler, fıkralar hoşgörü ikliminde birlikte yaşamanın güzellikleri, payları, ince ayarları işlevi görmüş, dönemin sosyal hayatına ayna olmuştur. (Ahmet ÖZDEMİR- Kangal’ın Hoşgörü İkliminde Birlikte Yaşamak, /Kangal Araştırmaları, Kangal Belediyesi Yayınları 2022, Sayfa 621-244)

Pirzoğ, yoksul olmasına karşın gönlü zengin, sözünü esirgemeyen hazır cevaptı. Alevi’ydi. Ali sevgisi sınırsızdı. Pek çok olayı, pek çok alayı, aşağı görmeyi, art niyeti, ince dil darbesi ile püskürten bir cenk kahramanı gibiydi. Pirzoğ hazır cevap, kıvrak zekâlı, zeytinyağı gibi her daim üste çıkan, hiç yenilmeyen bir dil ustasıydı. Nükteleri onu aranılır kişi yapmıştı. Kangal ağaları, Pirzoğ’un kişiliğini bildikleri için meclislerinden eksik etmez. Ona takılır, hak ettikleri cevabı alır ve gocunmazlardı. Onlarca örnek verebiliriz. Birkaçını konuk edeceğim:

Çift zamanı Pirzoğ’un eşeğini emanet alan komşuları tohumluk yükleyip tarlaya götürmüşlerdi. Sıpa evde kalmış, rahat durmuyordu. Pirzo sıpanın boynuna yular geçirip, tarlaya götürmek istedi. Yolda Kangal’ın kaymakamı, ilçe amirleri ve Mal Müdürüyle karşılaştı. Mal Müdürü’nün uyarmasına rağmen, Kaymakam, sıpayı göstererek Pirzoğ’a takıldı:

Ooo köylü kardeş gözün aydın! Yine bir oğlun olmuş, Allah bağışlasın, analı babalı büyütsün!”

Pirzoğ onların kıyafetlerinden neci olduklarını –az çok- anladı. Ama saflığa vurup belli etmedi:

He beyim yine bir oğlumuz oldu!”

Kaymakam:

Peki nereye götürüyorsun?” Pirzo:

Vallahi beyim, okula yazdırayım diyorum. Okusun, bir kaymakam falan çıksın istiyorum. Haaa, eşekliğe devam ederde okumasa bile, hiç değilse bir mal müdürü falan çıksın istiyorum,” dedi. Tarlaya gitti. Mal müdürü, kaymakama uyarma gerekçesini söyledi:

Buna takılmayın dedim size kaymakamım, o meşhur Pirzoğ’ydu,” deyince kaymakam pişman oldu.

***

Kangal ağaları, Pirzöğ’ü kızdırmak için:

Hz. Ali korkağın biriymiş. Bir dereden geçerken falan adamın sırtına binmiş de öyle geçebilmiş,” dediler.

Bu söz Pirzoğ’ün kulağına gidince, ellerini kaldırdı:

Hay gurban olduğum hay! Kirasız eşeği bulunca nasıl da binmiş!” dedi.

***

Pirzoğ, Kangal ağalarının bulunduğu meclise girmek üzere iken ağalardan biri şöyle dedi:

Ahha! Ayı geldi!”

Bunu duyan Pirzoğ geri çekildi. Ağalar:

Niye girmedin?” diye sordular.

Pirzöğ boynunu bükerek şöyle dedi:

Bu kadar itin içinde bir ayı ne yapsın?”

***

Kangal ağaları ava giderler. Avladıkları tavşanı Pirzoğ’a göstererek sorarlar:

Bu tavşan sizden mi, bizden mi?”

Pirzoğ sözü uzatmaz:

Vallahi ağalar, kuyruğuynan kulaklarına bakarsanız sizden; bıyıklarına bakarsanız bizden,” der.

***

Ağa sormuş;

Eski ağalarla yeniler arasında ne fark var” Pirzoğ şöyle cevap vermiş:

Eski ağalar samur kürk giyerler, küheylana binerlerdi. Şimdiki ağalar, setre pantol giyip, katıra binerler. Üstündeki fırıldak, altındaki kırma, nesi doğru?