Eski deyimle Seçim sath-ı mâiline girdik. Yeni deyimle seçime doğru eğik düzleminde yani ortamındayız. Öncelikle cumhurbaşkanı adayları, meydanlarda, televizyonlarda, gazete ve sosyal medyada arz-ı endam ediyor. Broşürler, afişler birbiri ile yarışıyor. İki kelime en çok kullanılıyor. Suçlarken sen; kendini anlatırken ben. Sen, hainsin, cahilsin! Ben yaparım, ben biliyorum. Ben iyiyim. Ben ben ben! “Biz” sözcüğü ender duyuluyor.
Bir gözleri görmez, okuma yazma bilmez Aşık Veysel diyor ki:
“Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası. ..”
Türkiye'nin sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik sorunlarını bu kadar özlü biçimde hangi gören göz görebilir, kalem yazabilir, dil söyleyebilir? Kalp gözü açık olmadıktan sonra.
Mevlâna’ya biraz kulak verelim:
“Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığını kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.”
“Kim benliğinden, varlığından kurtulursa, bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmayan, kendi benliğini sevmeyen, herkesin dostu olur.”
“Varlık ve benlik, insanı adamakıllı sarhoş eder; aklını başından, utanç duygusunu gönlünden alır. Varlığın verdiği sarhoşluk, bu pusudan çıkmıştır da, bizden önce gelenlerden yüz binlerce insanın yolunu kesmiştir.”
Biraz da Yunus Emre iklimine girelim:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.”
“Beni bende demen bende değilem, bir ben vardır bende benden içeri.”
“Benlik davasını bırak, muhabbetten olma ırak, sevgi ile dolsun yürek, hoşgörülü olmaya bak…”
“Ben benligümden geçdüm gözüm hicâbın açdum
Dost vaslına ulaşdum gümânum yagmâ olsun”
“Benden benligüm gitdi hep mülkümi dost tutdı
Lâ-mekân kavmi oldum mekânum yagmâ olsun”
“Geç benlik da’vâsından söyle sözün hâsından
Ol Allah korkusından benzi anun sarı gerek”
1800’lü yıllarda yaşayan Kazım Paşa’nın Bağdatlı Ruhî’ye naziresi var. Ben’i bize ulaştırmak istiyor:
Sen senliğini bende ayan eyle ilahi
Benden beni al sende nihan eyle ilahi
Hacı Bayram-ı Veli de, tasavvufun üç aşamasıyla "sen seni bilmek" deyimini kullanmıştı:
“Bilmek istersen seni,
Cân içre ara cânı.
Geç cânından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.
….
Bayram özünü bildi,
Bileni anda buldu,
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.”
Bilim adamları şöyle diyorlar:
“Benlik algısı, kişinin olduğu benden daha yüksekse o kişide büyüklük hastalığı ortaya çıkıyor. Olan benliğiyle kişinin algıladığı benlik aşağıdaysa kişi depresif, ürkek, korkak ve çekingen oluyor. Olduğu benlikle benlik algısı aynıysa bu kişi ruh sağlığı yerinde olarak kabul ediliyor.”
İnsanın en zor terk edebildiği kötü huy, enâniyet, yani benliktir. İnsan dâimâ benliği sebebiyle nefsinin esiri olur ve hep kendisini haklı görür. Benlik sahibi kimse, başkasının kusurlarını ortaya dökerek kendine imtiyaz tanıma derdindedir.
Evet başa dönecek olursam, seçim sath-ı mailinde ‘ben’ler hüküm sürüyor. Bu bir narsizim mi?
Yüz yıllar ötesinden zaman dilimimize gelelim ve Edip Cansever’den bir şiir okuyalım:
O sağduyulu insan sen misin
Göster öyleyse insan tarafını bize
Senin mi pişen aşın gülen çocuğun sevinci
Bizim mi senin sevincin senin hürlüğün
Bu dağlar bu ormanlar senin mi
Her şey senin mi dersin
Tarlalar senin evler senin
Davullar senin zurnalar senin
Bayramlar şenlikler senin
Gördüğün her şey senin işte
Sen astığı astık kestiği kestiksin
Sultanlık efendilik bile senin için
Varsa sen yoksa sen
Sen kimine göre insan
Kimine göre benlik duygusu
Sensin içlenen sensin duygulanan
Sensin anlayan dostluktan hürriyetten.
Oyundan resimden şiirden
Sensin bizim iç dünyamızı ışıtan
Varsa sen yoksa sen
Sen değil misin yerle gök arasını
Sen değil misin toplumu karıştıran.