Devam yazısıdır: 3/4

İnsan türünü oluşturan zincirin 250 milyon yıl önceki bir halkası olan, Varanops adı verilen timsah benzeri etçil bir canlıyken, dünya 500 bin yıl sürecek volkanik bir felakete maruz kalarak doğal seleksiyon sürecini tetikledi. Sibirya’da yer ayrılmaya başladı ve sızan lav tabakası Amerika kadar bir alanı kapladı. Bu süreç 500 bin yıl sürdü. Trilyonlarca tonluk karbondioksit, güneşin sıcaklığını dünyaya hapsetti ve sıcaklıklar 100 dereceyi buldu. Bitkiler, bitki yiyenler ve nihayetinde et yiyenler ölmeye başladı. Türlerin %95’i yok oldu. Kalan %5’lik dilimde biz de vardık ve ileride dinozorları oluşturacak başka türlerde…  Felaket başladığında büyük bir sürüngene benziyorduk ama sona erdiğinde kedi benzeri kürklü bir canlıya evrildik. Ve dinozorlarla aynı çağdayız.

Milyonlarca yıl önce denizlerde başımıza gelen ve bizi karaya iten darlama, bu defa dinozorlar eliyle yeniden gerçekleşiyor ve 220 ile 66 milyon arasındaki 154 milyon yıllık dönemde doğal seleksiyon sonucu küçülüyoruz, gececil oluyoruz ve bu sayede dinozorlardan kaçabiliyoruz. Korku yeteneklerimizi geliştiriyor, görüşümüz keskinleşiyor, koku duyumuz artıyor ve bu değişimler beynimizin büyümesine neden oluyor. Bundan 66 milyon yıl önce, Bettong adı verilen, 5cm boyunda, kır faresine benzeyen ve zekasına güvenen bir canlıydık. Dinozor korkusu ve yumurtaların korumasızlığı, yumurtalamaktan canlı doğurmaya geçiş yapmamıza neden oldu. Ter bezleri meme bezlerine evrildi. İlk doğumu yapan bu kır faresi 4000’den fazla türün atasıdır. En küçük farenin, en büyük balinanın ve insanın… Yani memelilerin... Evrime bu açıdan bakarak, “tüm insanlar bu ilk fareden gelir ve insan fare ile de balina ile de türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Gayet doğrudur.

165 milyon yıl süren dinozor hakimiyetinden sonra, 65milyon yıl önce, Meksika’ya düşen bir asteroid, iri ve çok fazla besine ihtiyaç duyan dinozorları yok ederken, kazarak saklanabilen ve birbiri ile beslenebilen canlılar hayatta kaldılar. Böcekler ve o dönem bir fare olan insan gibi… Memeliler, dinozorlar sonrası dönemde karanın üstün türü haline gelip yaygınlaştılar ve yeni oluşmuş kıtalara yayıldılar. 60 milyon yıl önce, meyveler ağaçta olgunlaştıklarından, doğal seleksiyon bizi topraktan ayırıp ağaçta yaşamaya yöneltti. Yeni bir memeli grubuna evrilerek tür benzerliğinin ilk adımı olan,  adını primatlar koyduğumuz, maymun benzeri ilk canlı... Evrime bu açıdan bakarak, “tüm insanlar bu ilk maymundan gelir ve insan tüm maymunlarla türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Bu da gayet doğrudur.

Doğa yeniden büyük bir değişim içine giriyor. Afrika ve Arabistan levhaları ayrılmaya başlıyor, aralarındaki toprak kayarak Doğu Afrika çöküntü vadisini oluşturuyor ve kenarı boyunca 5.600km uzunluğunda sıradağlar yükseliyor. Bir zamanlar Hint Okyanusundan gelerek tüm Afrika’yı sulayan sular artık bu dağlar tarafından engelleniyor. Aşırı sıcaklık değişiklikleri 10 milyon yıl boyunca ormanları harap ediyor, Afrika’yı çölleştiriyor, yiyecekler azalıyor ve doğal seleksiyon yeniden devrede… 4.4 milyon yıl önce, 120 cm uzunluğunda ve 36 kg ağırlığında, Ardipithecus Ramidus isimli bir maymunsu iken ağaçtan inip yürümek zorunda kalıyoruz. İlk adımlar…

Yeni hayat yeni bir vücut yapısı gerektirir. Zamanla yürümek kolaylaşıyor ancak doğurmak zorlaşıyor ve bebeklerin kafaları çok büyümeden doğmaları gerekiyor. Bu nedenle her bebek bir nevi prematüredir ve doğduktan sonra ciddi bakıma ihtiyaç duyar. Bu değişim süreci devam ediyor ve 2.3 milyon yıl önce Homo Habilis isimli, iki ayak üzerinde yürüyen, daha iri, güçlü ve büyük beyinli bir canlıya dönüşüyoruz. İlk insan… Leşçi olan, yalnız çalışan ve bulduğunu yiyen bir türüz. Leş parçalarken keskin bir taşın işe yarayabileceğini düşünüyoruz ve ilk aletimizi kuşanıyoruz. Bıçak benzeri keskin bir taş… Bu aleti tarımda, avcılıkta ve şehirleşmede kullanacağız. Araç kullanımı vücudu ve evrimin seyrini değiştirir. 1.8 milyon yıl önce, Homo Erectus’uz. Aletlerimiz sayesinde avcıyız ve türdaşlarımızla işbirliği yapan ilk türüz. Bir şimşeğin neden olduğu yangın neticesinde ateşi kullanabileceğimizi keşfediyoruz. Ateşin kullanılmasıyla bu soğuk ve karanlık dünyada, sıcaklık, aydınlık ve güven duygusu erişilebilir hale geliyor. Doğanın gücü elimizde kontrol altına alınıyor. Ateş etrafında toplanıyoruz, bu da grupların ve ilk ailelerin oluşumuna neden oluyor. Birlikte yaşamak için iletişim önem kazanıyor. 200bin yıl önce, doğal seleksiyon, barış ve işbirliği için ses tellerinin evrimine ve farklı seslerde kelimeler üretmemize yol açıyor. İlk konuşan canlı, Homo Sapiens… Evrime bu açıdan bakarak, “tüm insanlar türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Bu doğru ise görmek isteyen gözlere biyolojik ırkçılığın ne denli dayanaksız olduğunu göstermek için yeterli olacaktır.

Devamı bir sonraki yazıda…