Çevremde olanları gözlemliyorum. Çalışkan insanlar, tembel insanlar var. Akıp gidiyor hayat. Bu insanlar arasında ana sıkışmış olanlar yaşamlarının bir evresinde mutlaka güç bir durumun içinde buluyorlar kendilerini.

Yaşadığı o anın içinde çalışkan olması geleceğinin iyi olacağı anlamına gelmiyor. Bireylerin geleceğini planlaması gerekiyor. Eğer gelecek için planınız yoksa zaman içinden çıkamayacağınız sorunlar hazırlıyordur size.

Bu sözler zengin, fakir, orta halli, sağlıklı, sağlığı bozuk, güzel, çirkin kısacası bütün insanları kapsıyor. Çok zengin olan biri de geleceğini planlamazsa elinde var olan ne varsa kaybedebiliyor. Başka açıdan bakacak olursak sağlıklı biri yaptığı hatalarla sağlığından olabiliyor.

Çok çalışmak yetmiyor aynı zamanda aklımızı kullanmamız da gerekiyor. Asla yanlış anlaşılmasın hastalıklı bir biçimde çok büyük kaygılar yaşayarak ömrümüzü geçirelim demiyorum. Sadece zamanın ve geleceğin bizlere neler getireceğini bilmiyoruz karşımıza çıkacaklara hazırlıklı olalım diyorum.

İktisat fakültesinde öğrenciyken konuk konuşmacı olarak gelen seksen yaşında Fransız  sanayici konuşmasında gelecek yüz yılımı planladım demişti. Sizce başarılı olmanın ilk ve tek şartı planlama değil mi?

Elbette seksen yaşına gelmiş biri ölüme yakın olduğunu bilir; yüz yıl yaşayamayacağını da. Önemli olan o planlamanın yapılmış olmasıdır. İnsanı ayakta tutan da bu olabilir.

Dün bir arkadaşıma uğradım. Misafiri vardı. Selamlaştık oturdum. Ortamda mutsuz ve huzursuz bir hava olduğunu hissettim. Konuşma sırasında arkadaşımın misafiri evi ev üstüne taşıdığından bahsetti. Biraz daha oturup kalktım. Daha sonra sıkıntılı bir süreçten geçtiğini öğrendim o kişinin.

Üzücü bir olaydı. Dün akşam bu konu aklımda döndü durdu. Çevremde gözlemlediğim hayatlara baktığımda birçok insanın plansız, programsız anın içine sıkışmış ve hiçbir şeye aldırmadan yaşadığını fark ettim. Gelecek ile ilgili en ufak bir planları yok insanların. Zamanın rüzgârı nereden eser, nereye sürükler insanları kimsenin umurunda değil. Daha doğrusu çoğu kiş farkında değil.

Dün ilginç bir gündü. Anlattıklarımın öncesinde doksan yaşına yakın ülkemizin en önemli sanayicilerinden biriyle tanıştım. Uzun uzun sohbet ettik. Daha doğrusu benim için öyle önemli bir karşılaşmaydı ki yanından ayrılamadım Kemal Bey’in. Yakın tarihimizde gerçekleşen olayları ve bizlerin o olaylar hakkında okuyarak ulaştığımız bilgileri ilk ağızdan dinlemek çok etkileyiciydi.

Doksan yaşına yakın bir insan gelecek ile ilgili planlarını anlatıyor hayran kalıyorsunuz. Duyduklarım ve yeni öğrendiklerimi aklımda bir yerlere oturtmaya çalışırken mutsuz bir hayata şahit oldum.

Bambaşka sorular sordum kendime. Evet biliyorum eşit başlamıyoruz hayata. Bazıları daha zeki doğuyor, bazıları daha güzel, daha yakışıklı. Kimileri zengin bir ailenin prensi ya da prensesi olarak geliyor dünyaya kimileri yeni masraf kapısı oluyor doğduğu eve.  Bence her çocuk kişiliğiyle doğuyor; o kişilik geleceğimizi belirliyor.

Sosyal olarak hayat bizi eşitlemeye çalışsa da asla eşitlenmiyoruz. Kişiliğimiz, özelliklerimiz, becerilerimiz geleceğimizi belirliyor.

Tek başımıza geçiyoruz bu hayattan. Belki birilerine dokunuyoruz, hayatlarına karışıyoruz. Belki de dokunmadan, etkilemeden sessizce geçip gidiyoruz.

Önünde veya sonun tek gerçeğimiz yalnız olduğumuz.